31 Temmuz 2014 Perşembe

NE ZAMAN ÜROLOĞA GİTMELİ?


-        Neyiniz var?
-        Hocam bacaklarım uyuşuyor.
-        Başka...
-        Yürüyemiyorum hocam, uyuşuyor bacaklarım.
-        İdrarla ilgili bir sıkıntınız var mı?
-        Yok hocam.
-        Siz yanlış gelmişsiniz.
-        Niye, nüroloji değil mi?

 Nüroloji değil, Üroloji... İdrar yolu hastalıklarını inceleyen bilim dalı. Bevliye.

 Bu diyaloğu küçümsemek için yazmadım. Poliklinikte sık sık karşılaştığım bir durum. İnsanlar haksız da değil. Gerçekten karışıyor. Ben bile nörolog olma hayalleriyle tıbbiyeyi bitirip üroloji doktoru oldum.

 Peki ne zaman ürologa görünmeli?

 İnsanları en çok doktora götüren sebep ağrı. Bu üroloji için de geçerlidir. Her ne kadar yan ağrılarının sebebi bazen kas ve eklemler olsa da çoğunlukla bu ağrının sebebi böbreklerdir. Halk arasında boşluk ağrısı da denen ağrının birçok böbrek kaynaklı sebebi vardır. Bunlardan en sık görülen, özellikle yazları sıvı kaybının artmasıyla sıklaşan böbrek taşı ağrısıdır. Renal kolik denen bu özel ağrı hastaları acillere düşürecek kadar şiddetlidir. Hasta ağrının etkisi ile yerinde duramaz, beli ağrı tarafına doğru eğilmiş bir vaziyette durmayı tercih eder.

 Genel olarak ağrı, hastaların davranışlarına olan etkisi ile ilgili iki unsur içerir. Ağrı hastayı rahatsız eder ya da uyarır. Bazen de her ikisi birden olur. Rahatsızlık kişiden kişiye değişir. Ağrı eşiği bazı insanlarda çok düşüktür, en basit ağrılar bile hayatı kendilerine ve çevrelerine zehir edebilir. Uyarı unsuru ise hastayı kendi sağlığı ile ilgili uzun vadede düşünmeye ve kaygılanmaya sevk eder.

 Ara ara görülen, rahatsızlıktan çok kaygıya neden olan yan ağrısının birden fazla sebebi vardır. Çok rahatsız etmediği ve günlük yaşamını aksatmadığı sürüce hastalar doktora gitmemeyi tercih eder. Birçoğu sessiz seyreden böbrek tümörleri bazen bu tarz ağrılara neden olur. Hastalar ağrıdan ziyade bir dolgunluk ve rahatsızlık hissi tarif ederler. Böbrek tümörleri için diğer bir önemli işaret idrarda kan görülmesidir. Şimdi nerden düşürdün aklımıza demeyin bir karın ultrasonu çektirin.

 Yan ağrısının diğer sık sebepleri böbreklerin şişmesi, enfeksiyon ve böbrek kistleridir. Bütün  bu durumlar da zamanla böbrek fonksiyonlarını bozup, organ kaybına neden oldukları için önemlidir ve ihmal edilmemelidir.  
 
 Göbek ve kasık ağrısı da idrar yolları ile ilgili olabilir. Bu bölgelerde en önemli organ mesane yani idrar torbasıdır. Mesanenin neden olduğu ağrılar genellikle idrar ile ilişki gösterir. Yani hastalar sıkıştıklarında ağrılarının arttığını söyler. Bazen de hastaların idrar kaçırma, sık idrara çıkma, idrar yaparken zorlanma gibi ek şikayetleri vardır. Erkekler için prostat bezi de önemli bir ağrı kaynağıdır. Ağrı ile seyreden kronik prostat iltihabından daha önceki yazılarda bahsetmiştik.

 Bir üroloğa görünmeniz gereken diğer bölge ise testis torbası yani skrotumdur. Kasık fıtığına bağlı nadir görülen ağrılar dışıdaki testis torbası ağrıları ürolojinin alanına girer. En sık sebep, oldukça yaygın olan ve kısırlığa neden olabilen varikosel hastalığıdır. Bunun dışında ani gelişen, şiddetli skrotum ağrılarının altında testis dönmesi veya enfeksiyon olabilir. Skrotum ağrısının belki de en önemli olanı ve hemen harekete geçilmesi gereken durum ise testis tümörleridir. Ağrıdan çok testislerde daha önce olmayan bir sertlikle kendini gösteren testis tümörü acil bir durumdur ve vakit kaybetmeden müdahale edilmelidir.

 Son olarak, hastaların çoğunlukla doktora gitmekten çekindikleri penis ağrılarından bahsedelim. Uzun süreden beri mevcut olan bir penis ağrısının altından peniste plaklara neden olan Peyroni hastalığı çıkabilir. İlişki esnasında ve aninden gelişen penis ağrısı ise penis kırılması ile ilgilidir.

 Bu yazı boyunca kısaca değindiğim bu hastalıklarla ilgili detaylı bilgileri ileriki yazılarda aktarmaya çalışacağım. Tabi ki insanlar doktora sadece ağrı sebebiyle gitmezler. Konu idrar yolları olduğunda bir çok şikayetten bahsetmek mümkündür. Onlar da gene bir başka yazının konusu olacak.

18 Temmuz 2014 Cuma

Böbrek Taşı

BİRA İÇMEK BÖBREK TAŞINI DÜŞÜRÜR MÜ?

 Böbrek taşı dökülebilir, kırılabilir, alınabilir, tekrar oluşabilir, sessizce büyüyebilir; ağrı yapabilir, enfeksiyona neden olabilir, böbreği çürütebilir ve nihayet kansere neden olabilir. Yani üst komşunun böbrek taşı kırılmış olabilir ama sendekini ameliyatla ancak alınabilecek kadar büyümüştür. Kardeşin sancı ile acile başvurmuştur, böbrek taşı düşürüyordur. Senin böbreğinde sessizce duran taş ise böbreğinin tüm fonksiyonlarını yoketmiştir. İşte böbrek taşı bu kadar farklı tablolara neden olabilen geniş bir hastalıktır.

 Gene de böbrek taşıyla en sık sizi yerden yere vuran bir bel sancısı ile acile başvurduğunuzda çekilen karın filmi ile tanışırsınız. Doktor ağrınızın sebebini bulmuş olmanın haklı gururuyla filmdeki ufak beyaz noktayı işaret eder. Gerçekten de boyundan büyük işlere yol açar bu ufacık taşlar. Acil hekimi o dayanılmaz ağrıyı dindirdikten sonra taşınızla beraber sizi eve yollar. Fakat gündüz mutlaka bir üroloğa görünmeniz gerektiğini de belirtir.  Aslında bu ağrılı ama iyi olan senaryodur. Şayet taş idrar kanalınızı tamamen tıkamış hatta hiç idrar çıkaramıyorsanız ya da taş damardan antibiyotik almanızı gerektirecek ağır bir enfeksiyona neden olmuşsa o geceyi ve sonraki birkaç haftayı hastanede geçirmeniz gerekebilir.

 Şimdi hızlıca çok bilinen fakat bazıları yanlış olan bilgilerin üzerinden geçelim.

 Sanılanın aksine kum dökmek diye birşey yoktur. Ürologlar dışındaki bazı hekimler idrar tahlilinde görülen kristalleri kum dökmek olarak yorumlarlar. Bu kristaller idrar yolunda taş oluşumu için bir işaret olabileceği gibi beklemiş bir idrarda hiç bir anlamları yoktur.

 Taş oluşmaması ya da var olan düşebilecek boyutlarda bir taşı düşürebilmek için bol su tüketmek gerektiği ise doğrudurBöbrekleri bir değirmene benzetirsek; yeterince su tüketmediğinizde değirmen dönmez ve kenarda köşede taşlar birikmeye başlar. Bu nedenle, tüketilen sıvının çoğunun terleme yoluyla atıldığı yaz aylarında böbrek taşı daha sık görülür.

 Bira içmek ise böbrek taşlarınızı düşürmez. Belki idrarı arttırdığı için işleri kolaylaştırabilir.

 Evet, hoplayıp zıplamak böbrek taşının düşüşünü kolaylaştırır. Hatta bazı taşlar için bilimsel dayanakları olan özel pozisyonlar bile tarif edilmiştir.

 Böbrek taşları bazen de sessiz kalabilir. Sessiz kalmaktan kasıt ağrı yapmaması ve ateşli enfeksiyona neden olmamasıdır. Bu taşlar başka amaçla yapılan tahlillerde tesadüfen farkedilir. Kendini farkettirmeden uzun yıllar sessiz taşlar ise zamanla böbrek fonksiyonlarının geri dönüşsüz bir şekilde kaybına neden olur. Bu hastalar bazen tedaviye dirençli hipertansiyonla farkedilir. Ayrıca bu taşlar idrar yollarında tekrarlayan enfeksiyonlara neden olur. Çok sık olmasa da taşlar idrar kanallarını tahriş ederek böbrekte kanser gelişimine neden olabilir.

 İnsan vücudu taşlaşmaya eğilimlidir. Taşlaşma bazen iltihap, kanser gibi nedenlerle vücudun herhangi bir yerinde görülebilirken idrarın durağanlaşması ve kandaki kalsiyum gibi bazı minerallerin idrarla fazla atılması da böbrek taşlarına neden olur.

 Kabul etmek lazım idrar yolları anatomisi biraz karışıktır. Öğrenciyken biz bile üreterle üretrayı karıştırmadık mı? İki tane olan hangisiydi? En baştan başlayalım; iki tane böbreğimiz var. Böbrekleri su değirmeni gibi düşünelim. Su, yani kan geldikçe dönen iki su değirmeni. Akım değirmenden kaliks denen kanallar aracılığıyla genişçe bir havuza yani böbrek pelvisine dolar. Havuzu dolduran çok sayıda kanal ve sadece bir boşaltma musluğu vardır. Her iki böbreğin kendi havuzu vardır. Bu havuzlar boşaltma musluğuna bağlı hortumlarla(üreterler) körüğe kadar idrarı taşır. Körük yani mesane dolduğunda işemek suretiyle idrar dışarı atılır. Bütün olay en basit haliyle bundan ibaret.

 Taşlar bu sistemin herhangi bir yerinde ve irili ufaklı olabilir. Bu nedenle böbrek taşlarının tedavisi için birçok yöntem geliştirilmiştir. Bazı istisna durumlar dışında tüm taşlar böbrekte oluşur. Sistemde herhangi bir yerde olabilmelerine rağmen böbrek taşı denmesinin sebebi budur. 


 Bir dahaki yazıda böbrek taşlarının tanı ve tedavisinden bahsedeceğiz.

12 Temmuz 2014 Cumartesi

Kronik Prostatit

SENİN BİRŞEYİN YOK DENEN PROSTAT HASTALARI!
 Daha önceki yazılarda iyi huylu prostat büyümesi ve prostat kanserinden bahsetmiştik. En az bu iki hastalık kadar sık olan üçüncü bir prostat hastalığından bahsedeceğiz; kronik prostatit, kronik prostat iltihabı.
 Belki daha önceden duymamış olabilirsiniz fakat bu dertten muzdarip hastalar kronik prostatiti çok iyi bilir. Onlar çevrelerini hatta gittikleri doktorları bile hasta olduklarına inandıramayan, her gittikleri kapıdan bir sürü tetkik isteği ile çıkan ve nihayetinde kocaman bir dosya tetkikle dolaşan kayıp hastalar. Kazara bir doktorun koyduğu kronik prostatit tanısı hastaların üzerine yapışır. Sağlık sisteminin hızlı çarklarında, günde yüzlerce hastanın bakıldığı polikliniklerde, bir çoğu depresyonda olan bu hastaları kimse dinlemez.
 Kronik prostatit diğer prostat hastalıklarına göre daha erken yaşlarda görülür. Hatta bazı genç hastalar bu duruma “Hocam bu yaşta prostat mı olur? diye tepki verir. Hastalık prostat bezinde sürekli iltihab olmasıyla karakterizedir. İltihabın çoğunlukla nedeni prostata yerleşmiş mikroplarken birçok hastada da yapılan tahlillerde mikrop saptanamaz. Şikayetlere mikrobun kendinden çok neden olduğu iltihap yol açar.
 İltihap ne sebeple, vücudun neresinde olursa olsun benzer bazı sonuçlar doğurur. Damarların genişlemesine bağlı olarak dokunun kanlanması artar ve ödem gelişir. Prostat bezinde bu durum tıpkı iyi huylu prostat büyümesinde olduğu gibi idrar kanalının tıkanmasına ve idrar yaparken zorlanmaya neden olur. Prostat bezindeki yaygın iltihap kasıkta, testis torbasında, peniste, kuyruk sokumunda, makatta ağrılara neden olur. Ağrılar bazen bele ve eklemlere  bile yayılacak kadar artar. İltihabın diğer bir sonucu olan sıcaklık artışı parmakla prostat muayenesi ile tespit edilebilir.
 Ağrı, hastaları sosyal ve psikolojik açıdan etkileyen ve hayat kalitelerini düşüren en önemli problemdir. Hastalar poliklinik vizitleri esnasında daha önceden yapılmış tetkiklerin içinde kaybolan doktorun dikkatini şikayetlerine çekmek için çaba sarfederler. Duygusal açıdan oldukça yıpranmış olan kronik prostatit hastaları birçok “tahlil hekimi”nin kapısından senin birşeyin yok denerek yollanır.
 Kronik prostat iltihabı tedavisinin en önemli kısmı hastanın bilgilendirilmesidir. Böylece hasta kapı kapı çare aramaktan vazgeçirilmelidir. Nispeten uzun bir sürece yayılan tedavi karşılıklı güven ilişkisi içinde tek bir doktorun kontrolünde tamamlanmalıdır. Kronik prostatit hastaları ilk olarak kanser olmadıklarını bu durumun kansere dönüşmeyeceğini bilmeli ve kansere dair kaygılarından arındırılmalıdır. Kaygı durumu çok yüksek hastaların tedavilerine antidepresan ilaçlar eklenebilir ya da işleri daha karışık hale getirmeyecek hastalara psikiyatri muayenesi önerilebilir. Özetle kronik prostatit öldürmeyen fakat süründüren bir hastalıktır.
 Esas tedavi idrarda üreyen mikroba uygun antibiyotiğin en az 4-6 hafta süreyle kullanılmasıdır. Bu hastalar çok defa kısa süreli ve çeşitli antibiyotikler kullandığı için antibiyotik direnci göz önüne alınmalıdır. Antibiyotik duyarlılığı testleri yapılmadan verilecek tedaviler etkili olmayabilir. Hastalık bazen tedavi olduktan sonra yeniden alevlenebilir.
 En sık kullanılan diğer ilaçlar ağrı kesicilerdir. Nonsteroid antienflamatuarlar dediğimiz bu ilaç grubu esasında iltihabı tedavi ederek ağrıyı giderir. Fakat özellikle böbrekler ve mide üzerinde ciddi yan etkileri olabilen uzun süreli ağrı kesici kullanımından kaçınılmalıdır. Sıcak su banyosu gibi fizik tedavi yöntemleri de önerilebilir.
 İşeme problemleri için iyi huylu prostat büyümesinde kullanılan alfa blokerler burda da kullanılabilir. Bu ilaçlar aynı zamanda prostatı gevşeterek antibiyotiklerin daha iyi nüfuz etmesini sağlar.
 Kronik prostatit hastaları hem hastalığın psikolojik etkileri hem de iltihabın doğrudan etkisi ile cinsel sağlık sorunları yaşarlar. Ayrıca iltihabın eşlerine bulaşmasından korkarak ilişkiye girmekten çekinebilirler. Kronik prostatit her ne kadar daha önceden cinsel yolla bulaşmış bir enfeksiyonun kalıntısı olabilse de cinsel yolla bulaşan bir hastalık değildir.
 Bütün tedavilerin etkisiz kaldığı durumda son çare olarak prostatın çıkarılması düşünülebilir. Fakat ameliyatın, genel sağlıkla ilgili taşıdığı riskler yanında idrar kaçırma ve sertleşme kaybı gibi komplikasyonları da hastaya iyi anlatılmalıdır. Ameliyat her ne kadar hastalığı ortadan kaldırsa da siz bu kez başka şikayetlerle hasta olmaya devam edebilirsiniz.
 Kestane kadar bir organın bir ırka neler yapabildiğini birkaç yazı ile özetlemeye çalıştım. Çıkardığı sorunlar yanında yaptığı işin adı bile anılmayan prostat aslında sadece yardımı bir organdır. Meniyi esas oluşturan organ ise prostat bezinin arkasında iki yanda yerleşmiş iki meni kesesidir. Belki de adını ilk defa duyduğunuz meni kesesi hastalıkları ise prostat bezi yanında yok denecek kadar azdır. Genetik bilimcileri de bunu farkedip gen haritalarındaki farklılıklardan prostat hastalıklarının sırlarını çözmeye çalışıyor. Ne diyelim; onlara kolay gelsin sizlere geçmiş olsun.

Prostat Kanseri


 Gerçekten de erkekler Mars’tan kadınlar Venüs’ten mi geliyor bilmiyorum ama erkekler prostattan, kadınlar memeden gidiyor. Prostat kanseri tüm dünyada erkeklerde en sık görülen kanser. Ama kadınlar kadar şanssız değiliz, çünkü prostat kanseri memeye göre daha iyi seyrediyor. Postmortem çalışmalarda insidental olarak %70′e varan oranlarda prostat kanseri bildirilmiş. Türkçesi, denebilir ki neredeyse her erkekte prostat kanseri gelişir. Önemli olan ölmeden önce bir gün bunun hastalık olarak karşınıza çıkıp çıkmadığı, hastalığınızın ne kadar hızlı ilerlediği ve tedavilere yanıt verip vermediğidir. Eski Türk filmlerinin klasikleşmiş kanser draması prostat kanseri için her zaman geçerli değildir.
 İyi huylu prostat büyümesi ile ilgili yazımızda prostatın yani kestaneciğin anatomisinden kabaca bahsetmiştik. Prostat kanserinin çıktığı yer kestanenin kabuğu. Bu nedenle parmakla prostat muayenesi çok önemlidir. Filmlerle saptanamayan prostat kanseri muayene esnasında kemik sertliğinde bir nokta olarak ele gelir. Kırk yaşın üstündeki her erkek yılda bir mutlaka prostat muayenesi yaptırmalıdır. Prostat kanserinin ailevi olabildiği ve bu durumda daha ağır seyredebildiği biliniyor. Yani babanız size kötü bir miras bırakmış olabilir.
 PSA, prostat muayenesi kadar önemli ve gene kırk yaşından sonra yılda bir baktırılması gereken heryerde yapılabilen basit bir kan tahlilidir. PSA her ne kadar iyi huylu prostat büyümesi ve prostat iltihabında da yükleselebilse de 10′ün üzerinde saptanması %50 kanser demektir.
 PSA ve prostat muayenesi birlikte değerlendirilerek gerekli ise prostat biyopsisi kararı alınır. Maalesef biyopsi de özel bir ultrason aleti ile makattan yapılıyor. Ultrason klavuzluğunda prostattan sistemik bir şekilde belli sayıda parça alınarak mikroskop ile patolojik değerlendirme yapılır. İşin adını koyan bu biyopsidir. Hastalar ellerinde bundan sonraki hayatlarını belirleyecek patoloji rapor kağıdı ile gelir. Prostat kanseri hastalarının yolu bu üroloji poliklinik viziti ile ayrılır. Hastalardan bir kısmı 6 ay sonra görüşmek üzere çıkıp evine gider. Bu hastalar PSA takibine alınır. Bir yılın sonunda PSA değerleri göz önüne alınarak biyopsi tekrarlanabilir. Ne ilaç ne ışın tedavisi…
 Bir kısım hastaların ise prostata sınırlı fakat mutlaka tedavi edilmesi gereken prostat kanseri vardır. Bu hastaların ise önünde iki seçenek vardır; ürolog radyasyon onkoloğuna bir mektup yazarak hastayı radyoterapiye yönlendirir ya da anesteziste yollayarak ameliyat hazırlıklarını başlatır. Bu seçim büyük oranda hastanın kararı olmalıdır. Prostata sınırlı kanserin tedavisinde radyoterapi ve radikal prostatektomi benzer onkolojik sonuçlara sahiptir.Üroloğunuz şayet prostatı almaya kalkarsak düşük bir ihtimal de olsa idrar kaçırma ve sertleşme problemi gibi sorunlarınız olabileceğini anlatır. Bu durumlar kanserin yanında basit gibi durabilir. Prostat ameliyatından sonra kanserden tamamen kurtulmuş ve hayata yeninden merhaba demiş birini tekrar düşündüğümüzde idrar kaçırmak ya da sertleşme yetersizliği önem kazanabilir. Üroloğun kapısını aşındırmaya devam. Belki sertleşme problemi için size iyi bir androlog arkadaşını da önerir.
 Radyoterapinin de kendine özgü yan etkileri vardır. En önemlisi kanseri tedavi eden bu yöntemin de bir kanser sebebi olmasıdır. Ayrıca radyasyon hastaları oldukça rahatsız eden ağrılı mesane iltihaplarına neden olabilir.
 Üçüncü grup hastaların PSA değerleri 100′ün üstündedir ve çoğunlukla kemik ağrıları ile doktora başvururlar. Kemik ağrıları prostat kanserinin kemiklere sıçramasından kaynaklanır. Bu hastalar için ameliyat artık bir seçenek değildir. Bu aşamada kurallar biraz katılaşır ve doktorunuz size pek seçenek bırakmaz. Hasta onkoloji hekimine yönlendirilir ve ilk olarak hormon tedavisi başlanır. Androjenler yani erkeklik hormonları prostat kanserinin en büyük sorumlusudur. Erkeğe ait tüm fizyolojik ve psikolojik özelliklerin oluşmasını sağlayan bu hormonlar aynı zamanda iyi huylu prostat büyümesi ve prostat kanserine sebep olurlar. Yani prostat kanseri erkek olmanın bedeli gibidir bir anlamda. Hormon tedavisi ile androjenlerin etkisi ortadan kaldırılmaya çalışılır. Böylece hastalığın ilerlemesi engellenir. Hormon tedavisi ile bu sağlanamadığında hasta ufak bir ameliyat için onkologdan tekrar üroloğa yönlendirilir. Bu ameliyat ile androjenlerin kaynağı olan testisler alınır.
 Kanser bir süre sonra hormona dirençli hale geldiğinde çeşitli kemoterapi ilaçları kullanılır. Bu tedaviler de oldukça etkilidir ve hastalığın ilerlemesi durdurulabilir. Tıpkı iyi huylu prostat büyümesinde olduğu gibi prostat kanseri de idrar yapma zorluğuna neden olabilir.  Kapalı bir şekilde yapılan prostat kazıma ameliyatları bu durumda da uygulanabilir.
 Prostat kanseri üzerine her yıl yüzlerce çalışma yapılmakta ve sürekli yeni tedaviler geliştirilmektedir. Prostat kanseri ile ilgili söylenecek çok şey var belki ama kanser olmak hakkında hiçbir fikrim yok. Bir çok kanser hastası gördüm ama nasıl bir his olduğunu biliyorum demek ukalalık olur. Tıpkı Franz Kafka’nın Dönüşüm kitabındaki karakterin bir sabah koca bir böcek olarak uyanması gibi elinize patoloji raporu ile üroloğun kapısından kocaman bir tümör olarak çıkarsınız. Bununla mücadele etmek gerçekten kolay birşey değildir.
 Siz siz olun yılda bir PSA baktırın, prostat muayenenizi olun; prostatanız gözünüzün önünde olsun.

Benign Prostat Hiperplazisi (BPH)

HOCAM BENDE PROSTAT VAR!

 Gün içinde kaç kez idrar yapmaya gittiğinizi muhtemelen hatırlamazsınız. İdrarınızı nasıl yaptığınız sorulduğunda da ne cevap vereceğinizi bilemeyebilirsiniz. Çünkü bu konuda sizi günlük rutininiz dışına çıkaran deneyimleriniz henüz yoktur.
 Aman olmasın!
 Fakat bu yazıyı okuyan her iki erkekten bir tanesi 50 yaşında işemek için fazla mesai yapmaya başlayacak.
 Tanıştırayım; prostatınız.
 Prostat bezi idrar torbasının ağzında yerleşmiş, spermleri koruyan meni sıvısının bir kısmını salgılayan aşağı yukarı kestane büyüklüğünde bir organdır. Türkçe karşılığı da zaten kestanecik!
 Evet şu konuda anlaşalım; prostat bezi bir organdır ve her erkekte vardır.
 30 yaşından sonra istisnasız her erkeğin prostat bezi büyümeye başlar. Dolayısı ile prostat büyümesi bir hastalık değildir. Bir gün gelir idrar yapmak için ne çok tuvalete gittiğinizi farkedersiniz. Bu durumu çevrenizdeki insanlar da farkeder. “Sende prostat var” derler. İdrarınız hastaların sık kullandığı tabirle “kurşun atar gibi” kesik kesik gelmeye başlar. Fıskiyeden çıkar gibi çatallanır. Tuvalette geçirdiğiniz süre uzadıkça uzar. Gece tuvalete kalkmaktan uyku uyuyamazsınız. Bir gece yarısı idrar torbanız patlarcasına dolduğu halde idrar yapamadığınız için apar topar acile başvurabilirsiniz.
 İşte şimdi prostatınız başınıza bela olmaya başladı demektir!
 Bir üroloğun kapısını çalma vakti geldi.
 Şimdi sıkıla sıkıla pantolonu indirip o nahoş parmak muayenesinden bir geçeceksiniz. Parmakla prostat muayenesi gerçekten de çok önemlidir. Her erkeğin prostatı büyür dedik ama bazıları yozlaşarak büyür. Prostat kanseri gibi kötü huylu bir durumun olup olmadığını anlamanın en güvenilir yolu parmakla prostat muayenesidir.Hastalar bazen “hocam filmde, kan tahlilinde görünmüyor mu?” diyerek muayeneden kaçmaya çalışır. Fakat prostat kanseri gerçekten de ultrason ya da filmlerde görünmez. Prostat kanseri geniş ve tamamen farklı bir konu. Doktorunuz muayenenizi yaptı, PSA değerinizi gördü ve “kanserden şüphelenmiyorum” dedi diyelim ve prostat kanserini başka bir yazının konusu yapalımİyi huylu prostat büyümesi, çok ileri vakalarda görülen böbreklerde şişme, mesanede cepleşme gibi durumlar olmadıkça kendi halinde bir hastalıktır. Yani hastalık sizin idrar şikayetlerinizden ibarettir.
 Yani “Prostatım var mı doktor?” sorusunun yanıtını doktor değil siz vereceksiniz.
 Doktor böbreklerinizin etkilenip etkilenmediğini kontrol eder, kanser şüphesi varsa onu değerlendirir. Gerisi size kalmıştır. Uykusuz kaldığınız geceleri, işkence gibi işeme tecrübelerini bir daha düşünün ve tedavi kararını siz verin.
 Yaşıtlarınızdan, tecrübeli olanlar anlatmaya başlar; bende de vardı, kamışıma kocaman demir bir alet sokturlar, kazıma yaptılar, kaç gün sondalı kaldım.
 Hemen korkmayın!
 Prostat büyümesinin tek tedavisi ameliyat değildir.
 İlk aşamada ameliyat seçeneğini erteleten ya da tamamen ortadan kaldıran ilaç tedavileri uygulanır. Bunun için kabaca iki grup ilaç yaygın olarak kullanılır. Bunlardan ilki alfa bloker dediğimiz mesanenin ağzını bir vana gibi sıkan prostat bezini gevşeten ilaçlardır. Günde bir kez kullanılan alfa blokerler şikayetlerinizi tamamen ortadan kaldırabilir. Ayağa kalkınca baş dönmesi yapabildiklerinden en ideali ilacı aldıktan sonra yarım saat oturur ya da yatar pozisyonda olmaktır. Geceleri ilaç alan bazı hastalarda karanlıkta ayağa kalkınca üzücü kazalar olabilmektedir. Bunun için kahvaltı masasında iki lokma arasında ilacı almak en güzeli. Bazı hastalar onbeş gün sonra şikayetleri tamamen iyileşmiş bir şekilde boşalamama şikayetiyle tekrar ürologun kapısını çalar. Meni sıvısının idrar torbasına kaçması ile idrarda bulanıklaşmaya neden olan bu durum, çoğunluğu torun torbaya karışmış, çocuk sahibi olmayı planlamayan bu yaş grubu için korkulacak birşey değildir. Bu ilaçlar tek başına etkili olmadığında ve prostat bezi aşağı yukarı iki kestane büyüklüğüne ulaştığında tedaviye androjen blokörü denen bir başka ilaç eklenebilir. Erkeklik hormonu üretimini engelleyen bu ilaçlar bir miktar cinsel istek kaybına ya da sertleşme problemine neden olabilir.
 Hiçbir ilaç zararsız değildirBahsettiğim bu yan etkiler sizin için hastalığınızdan daha büyük problem olmaya başlıyorsa ya da ilaçların doğru düzgün faydasını görmediyseniz o zaman doktorunuzla oturup ameliyat seçeneğini konuşursunuz. Prostatın idrar kanalına baskı yapan iç kısmının kazınarak alındığı ya da yakıldığı açık ve kapalı birçok ameliyat tekniği vardır. Bu yöntemlerin bir çoğu hastanede bir ya da iki geceden fazla yatmayı gerektirmez. Fakat ilaçlar gibi ameliyatlar da o kadar masum yöntemler değildir. Ameliyat sizin diğer sağlık problemlerinizin varlığına bağlı olarak biraz kanamalı geçebilir. Hastanede kaldığınız süre boyunca dirençli idrar yolu mikropları enfeksiyona neden olabilir. Bu ameliyatlar ile tamamen alınmadığı için prostatın yeniden büyüme ihtimali her zaman vardır. Ayrıca parmakla muayene ve PSA değeri takibi gibi kanser kontrolleri yapılmaya devam edilmelidir. Çünkü kanserin esas çıkış yeri olan prostatın kabuk kısmına dokunulmaz. Ufak bir ihtimal de olsa, idrarını yapamazken ameliyattan sonra idrar kaçırmaya başlayabilirsiniz. Görüldüğü gibi kaş yaparken göz çıkarılabilir.
 Unutmayın, bütün bu durumların tek sorumlusu da doktorunuz olmamalı.
 Prostat büyümesi hastalığında sorumluluğun tamamını yüklenen ve böbrekleriniz ya da idrar keseniz etkilenmese ya da kanser olmasanız da ilaç kullanmadan rahatlıkla ameliyat kararı veren doktorlardan uzak durun.
 Prostat büyümesi tedavisi bahsettiğim durumlar dışında sizin tercihinizdir ve büyük oranda ilaçla tedavi edilebilen bir hastalıktır.